Elif Şafak :Aşk
TANITIM: Ya ortasındasındır AŞK'ın merkezinde; ya da dışındasındır, hasretinde..
Ella Rubinntain (40) Amerikalı bir ev kadınıdır. Tipik burjuva değerlerinin hâkim olduğu oldukça varlıklı bir ailesi, düzenli ve görünüşte "sorunsuz" bir evliliği vardır. Üç çocuğunu da büyüttükten sonra bir yayınevinde editör-asistanı olarak iş bulur; görevi A. Z. Zahara adlı tanınmamış bir yazarın tasavvuf felsefesini konu alan tarihi romanını değerlendirmektir.
Ancak hayatının kritik bir döneminde eline aldığı bu kitap, hiç beklemediği bir şekilde Ella'yı derinden sarsacak, dünyevi aşkı keşfetmek adına zorlu ve tehlikeli bir yolculuğa çıkmasına neden olacaktır.
Hayatlarımızın durgun gölünü dalgalandıran taş misali, yüzleşmek zorunda olduğumuz sıkıntılar, acılar... ve aşkın peşinde kat etmek zorunda olduğumuz zorlu yollar, ödediğimiz bedeller...
Aşk... kitap içinde bir kitap, hayatın anlamı peşinde bir aşk macerası...
Aşk... Elif Şafak'tan arayışa, gerçeğe ve keşfetmeye dair bir roman...
YORUMUM
Amerikalı bir kadının tek düze hayatı vardır. Tasavvuf felsefesiyle tanışınca hayatı değişiyor.
Alıntı:
"Akan nehre atılan taşın yaptığı etki farkedilmiyor ama bir de göle düşsün aynı taş... Etkisi çok daha kalıcı ve sarsıcı olur. O taş var ya o taş, durgun suları savurur. Çemberler çemberleri doğrur, ta ki en son çember de kıyıya vurup yok oluncaya dek. Göl hazır değildir böyle aniden dalgalanmaya. Tek bir taş bile yeter onu altüst etmeye, ta dibinden sarsmaya. Göl taşla buluştuktan sonra bir daha asla eskisi gibi olmaz, olamaz."
Ella'nın tekdüze hayatı, düşünce kalıpları, alışkanlıkları, "normal" olan her şey yavaş yavaş sarsılıyor.
Şem'in insanlara yaklaşımı beni derinden etkiledi. Bir zamanlar dini yorumlayanlar bile farklıymış. Şimdi de var ama, neden mantıksızlık, körlük, bağnazlık kılavuz olmuş. 1200'lerde bu tarz düşünce varken, neden şimdi bu dini yorumlayanlar bu kadar sapıtmış.?
Ella, kendi zehrini dökmek için Zahara'ya tutuluyor. O mektuplar kalpten yazılıyor sonu düşünmeden çünkü bir açlık kemiriyor duygularını.
Her zaman yastığa kafamı koyduğum zaman içimi kemiren şeylere izin vermem, çünkü içimde biriken bu zehir beni yıpratacağını bilirim. Ama bu dünyada güvenebileceğiniz , yüreğinizi açabileceğiniz çok az insan var. Çünkü insanlar, mutluluğu huzuru bulanları irdelerler,yanlışların peşine düşerler böylece kendi karanlıkların içine diğerlerini de çekmek isterler.
Neden başkasının mutluluğu bizi mutlu etmiyor? Kendi zaaflarımızı örtmek adına diğer insanların zaafları bizi neden mutlu etsin ki? Neden her şey masumane değil ki?
Sufilerin, Kuran'ı bu kadar irdeleyerek açıklamaları beni şaşırttı. Şimdiki Konya'nın dini ele alışı beni hayal kırıklığına uğrattı. Yüz yıl önce Mevlana gibi bir liderin merkezi olduğunu düşündükçe çok şaşırtıcı bir süreç. 1200 'lerde Kuranı bu kadar açıklık getirtilebiliyor iken, bu insanoğlu neden geriye, bağnazlığa gitmeye o kadar meraklı ikilemini mantık çerçevesine oturtamadım.
Sufilerin, Kuran'ı bu kadar irdeleyerek açıklamaları beni şaşırttı. Şimdiki Konya'nın dini ele alışı beni hayal kırıklığına uğrattı. Yüz yıl önce Mevlana gibi bir liderin merkezi olduğunu düşündükçe çok şaşırtıcı bir süreç. 1200 'lerde Kuranı bu kadar açıklık getirtilebiliyor iken, bu insanoğlu neden geriye, bağnazlığa gitmeye o kadar meraklı ikilemini mantık çerçevesine oturtamadım.
Bu kadar güzel ve manidar inanç düşünce sistemi olan İslam, ki o zaman Hristiyan dünyası Orta Çağı dinin bağnazlığını yaşıyorlardı, 800 yıl sonra onların seviyesine inmek için çırpındığımızı görünce dehşete düşmekteyim.
Daha 1200 'lerde Şems Nisa Süresinin mealini açıklamasını yapıyor. İçki konusundaki bakış açısını çok radikal bir şekilde ortaya koyuyor. Şu Sufiler, neden insanoğlunu aydınlığa götüreceklerine geriye doğru hareket ediyorlar. Sevgi peşine gitmek varken, korku onların kılavuzu oluyor.
Eleştiriyi kabul etmeyen din adamları, yargıç (Allah adına) olarak soyunmayı ta o zamanlar başlıyorlar. O zaman onların papazlardan ne farkları var. İslam'da kul ile Allah arasına hiç kimse girmemeli. Kimin günahkar olduğunu ancak Allah bilir.
Mevlana'nın herkesin halinden anlaması için Şems onu her türlü çıkmaza sürüklüyor, nefsini köreltiyor ve diplere kadar sürüklüyor.
Şems'e olan koşulsuz aşkı onun her olayda bir şeyler öğrenebileceği güdüsüyle tam güvenle hareket etmesini sağlıyor. Tam teslimiyet bu olsa gerek.
Elif Şafak kitaplarından Aşk kitabı, benim için ayrı bir anlamı var. Okumanızı tavsiye ederim. Sürükleyici ve düşündürücü.
Sevgilerle,Uçurtma
Yorumlar
Yorum Gönder