Kayıtlar

Demet Altınyeleklioğlu etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Demet Altınyeleklioğlu :Roma Kulübü / The Club of Roma

Resim
TANITIM:  Mütareke İstanbul'unda kocasını arayan İtalyan bir kadın, hiç ummadığı bir aşkla, insanın vatanına duyduğu aşkla tanışacaktı... Savaş ve barış arasındaki en büyük fark şudur: savaşmak budalaların işidir, barış akıllıların. İşte o yüzden barış, savaştan daha zordur. Allecra, I. Dünya Savaşı'nda kazanılan zaferin sarhoşluğunu yaşayan Roma'da, İstanbul'daki kocasının dönüşünü hasretle bekleyen sıradan bir öğretmendi. Ta ki bir akşam kapısı çalınıp da eline iki satırlık, mühürsüz bir mektup tutuşturulana dek.  İstanbul'a, kocasının yanına çağrılan Allecra, barış ve aşk rüyalarıyla uçarak gittiği bu paylaşılamayan şehirde, beklediğinden çok daha fazlasını bulacak, kavuşmak istediği tek kişiyi, kocasını ise bir süre daha beklemek zorunda kalacaktı. Pera'da âdeta baştan inşa edilmiş bir Roma keşfetmiş, Roma Kulübü'nün aranılan yüzü olmuştu. Ve İstanbul'daki İtalyan Yüksek Komiseri Kont Sforza'nın barış çabalarında, onun en büyük ya

Demet Altınyeleklioğlu : Gülüm

Resim
TANITIM:   Tarihi roman türünün Türkiye'deki en önemli temsilcilerinden Demet Altınyeleklioğlu'ndan muhteşem bir Çanakkale romanı. Birinci Dünya Savaşı tüm şiddetiyle sürerken Anzak Birlikleri, İngilizlere destek olmak için Gelibolu'da karaya çıkar ve kendilerine ait olmayan bir savaşın içinde, kendilerine ait olmayan bir nefreti dışarı vururlar… Anzak Birliklerinde hemşire olarak görev yapan Helen'inse gözlerini zafer hırsı bürümüştür. Ancak savaşın kıyameti içinde, yaralı bir Türk subayını esir olarak hastane çadırına getirdiklerinde, Helen ne kalbine ne de aklına söz geçirebilecektir. Çevrelerini saran kan ve barut kokusuna rağmen Teğmen Suat ile Hemşire Helen, düşmanlığın içinde gizlenen en masum duygulardan birini, aşkı yaşayacaklardır. Nefretle de sulansa, toprağın daima sevgiye gebe olduğunu işte o zaman anlayacaktır ikisi de Suat ile Helen, gencecik askerlerin canlarını siper ettikleri acımasız bir savaşın ortasında, kendilerini ümitsiz bir aşkın pençesinde bu

Demet Altınyeleklioğlu : Cem Sultan

Resim
TANITIM: Büyük Roma fethine hazırlanan Fatih'in beklenmedik ölümü Osmanlı Sarayı'nı karıştıracaktır. Bir yanda saltanatını ilan eden Beyazıt, diğer yanda Şehzade Cem, Osmanlı tahtı için amansız bir mücadeleye tutuşur. Çocukluğunda hiçbir iktidar hırsı olmayan genç Şehzade Cem'in ruhu neden bir anda saltanat hırsıyla kavrulur? Yoksa hayatına giren kadınların doymak bilmez ihtirasları mı onu felakete sürüklemiştir? Güzel hizmetçi Ferimah'ın korkunç sırrı nedir? Hayatı boyunca ölümden kaçan Şehzade Cem, sonunda ölümü neden bir kurtuluş olarak kabullenir? Ölüm şerbetini ona kim içirir? Papa Borgia mı? Zehir kraliçesi diye anılan güzel Lucrezia mı? Yoksa başka bir ölüm meleği mi? Kaynağını tarihten alan romanları Türk okuyucusuna sevdiren Demet Altınyeleklioğlu'nun bu yeni romanında; Şehzade Cem'in karlı Küre Dağları'ndan Osmanlı Sarayı'nın ihtişamına, piramitlerin gölgesinden Rodos Şövalyeleri'nin şatolarında tezgâhlanan ihanetlere, Papa Borgia ve güze

Demet Altınyeleklioğlu: Kösem Sultan

Resim
TANITIM: Saltanat Hırsı Evlat Sevgisini, Kader Düğünsüz Sultanı Alt Edecekti… Saltanatın Aklı Olsa Da Kalbi Yoktur. Çocuk yaşta memleketinden koparılan Nasya, dünyaya korku salan bir devletin en tepesinde oturacağını hayal dahi edemezdi. Aklını kullanmış, kalbini söküp atmıştı. Kösem'di artık o. Yıllar yılı taç verdiği padişahların ardından cihana hükmetmiş, tarihi bizzat kendi yazmıştı. Oğlu Murad'ın hükümdarlığı ile Valide Sultan unvanını alan ve oğlu adına devleti yöneten Kösem'e söküp attığı kalbini tek bir şey hatırlatabilirdi. Korku. Oğlu Murad'ın idareyi tam olarak eline alması ve payitahta zalimce hükmetmesi, Kösem'in ta derinlerinde ölüm korkusunu uyandırmış, bir zamanlar Osmanlı'nın yolunu çizen Mahpeyker Kösem Sultan, kendisini geçmişin hayaletlerinden yardım ararken bulmuştu. Gerilimler, suikastler, darbeler, ihanetler ve gecikmiş aşklar, hem Kösem'in hem Osmanlı'nın kaderine yeni bir yol çiziyordu şimdi. Ama Kösem, hiçbir şeyi talihe b

Demet Altınyeleklioğlu: Altın Cariye Safiye

Resim
TANITIM: İhanet Hiç Uyumaz! Osmanlı Haremi. İhtişam Aşkı. Esaret Ateşi. Ve İki Kadın. Kader zarını atar, Nurbanu Valide Sultan’la, küçük kuzeni Sophia Baffo’nun yolları yıllar sonra Osmanlı Haremi’nde kesişir. Sophia Baffo’nun ihtişam aşkıyla, esaret ateşi arasındaki gitgelleri bundan sonra yakıcı bir hırsa dönüşür. Göz kamaştırıcı saray hayatı Sophia’yı pençesine alacaktır. O, Nurbanu Valide Sultan’ın bir gecede yedi kere baba olan, çocuklarının sayısını kimsenin bilmediği, yaşadığı hayatla payitahta isyan tohumları eken veliaht oğlu Üçüncü Murad’la evlendirmesi için yoluna çıkmış bir melektir sanki. Sophia gizemli bir nedimeye dönüşür. Altın saçlı Safiye dilden dile dolaşan bir efsanedir artık. Bu arada kuzenlerin yüreğine kuşkular, korkular düşmeye başlamıştır. Nurbanu’yla Safiye arasında imparatorluğun hayatını etkileyecek bir iktidar mücadelesi filizlenmeye yüz tutar. Sonunda, Altın Saçlı Safiye efsanesi, çapkın Padişah’ın kulağına da gider... Ama kaderin daha söyleyecek çok söz

Demet Altınyeleklioğlu: Pargalı ve Hatice

Resim
TANITIM: Gölgesinden doğan bir prenses ve hırsında boğulan bir sadrazam. Kader, onları biraraya getirecekti. Biri, öfkesi kılıçtan keskin, gazabı bin ölüme bedel bir babanın, Yavuz Sultan Selim'in biricik kızı. Geleceğin padişahı Süleyman'ın kız kardeşi. Hatice Sultan. Diğeri, büyük hayalleri olan bir köle. Pargalı İbrahim. Hayat onları büyük acılarla, öfkelerle biledi. Yüreklerinde aşk yerine kin ateşleri yaktı. Hatice, örselenmiş genç kızlığının ve yitirilmiş, gizli bir tutkunun ruhunda yarattığı enkazın altında ayakta durmaya çalışıyordu. Pargalı, sınır tanımayan hayallerinin ve içinde sakladığı korkunç sırrın mayaladığı intikam duygusuyla mucize arıyordu. Ve bir gün yolları kesişti. Herkes, içlerini yakan ateşin söneceğini, fırtınaların dineceğini sandı. Oysa kalplerinde küllenen ateş, Osmanlı'nın tarihini değiştirecekti.

Demet Altınyeleklioğlu: Kara Zeybek (2. Kitap)

Resim
TANITIM:  Yıllardır aynı toprağın ekmeğini yiyen, aynı denizin suyunda ıslanan, aynı türküleri söyleyen iki milletin kardeşliği -sadece bir ömür önce- aynı vatana sığamadı. Doğup büyüdükleri topraklardan koparılan insanlar evlerinden, sevdiklerinden, dostlarından, umutlarından oldu.   Eleni ve Enver'in aşkı mümkünsüzdü. İster savaşta, ister barışta. Mümkünsüz. İnsanları kadar gelecekleri de düşmandı bu aşka. Birlikte bir gelecek umut etmeden önce, ekilen kin tohumlarını, farklılıkların altını çizen savaş boyalarını, kardeşi düşman eden hırsları vatanından söküp atmalıydı Enver. O güne dek kalbi hasretle karalar bağlayacak; bahtı kara, sevdası kara, gözü kara bu yiğit, ölüme yürürken Kara Zeybek diye nam salacaktı. Eleni, iki halkın ortak önyargılarıyla savaşarak bekleyecekti Enver'i. Denizin öte yakasında yaşayan Mehmet ve Fidan'ın büyük aşkının geleceği ise kör bir kuyunun dibindeydi. Ne bir umudu vardı Mehmet'in ne de hayali... Tek kurtuluşu onu peşinden sürükleyec

Demet Altınyeleklioğlu: Ah Bre Sevda Ah Bre Vatan (1. Kitap)

Resim
TANITIM:  Aylarca çoksatan listelerinin üst sırasında kalan yazardan bir mübadele romanı. Anadolu ve Rumeli'de sevdalarıyla vatan aşkları arasında sıkışanların büyük dramı... Balkan ve Dünya Savaşı, Türk-Yunan kapışması ve sonrasında yaşanan sıradan insanların yazılmamış tarihi… Düşmanlıkların dalgalandığı bir ortamda çiçek açan umutsuz sevdalar. Sevdanın kin ve düşmanlığa isyanı... İzmir'de Rum kızı Eleni ile Türk delikanlısı Enver'in, Selanik'te Fidan ile Mehmet'in düşmanlıklara, bağnazlığa meydan okuyan büyük aşkları... Her şeyden habersiz olan halkların sırtında kurulan kurtlar sofrasında oynanan oyunlar, entrikalar… Dayanılmaz acıların, adsız şehitlerin, gazilerin, yiğitlerin ve Ege'nin iki kıyısındaki gönül erlerinin   Hikâyesi...