Jill Alexander Essbaum: Ev Hanımı


TANITIM:San Francisco Chronicle, Huffington Post ve Shelf Awareness tarafından 2015 yılının en iyi kitapları seçkisinde yer aldı.

"Aşk ve şehvet arasındaki fark nedir?"
"Sen söyle," dedi Psikiyatrist Messerli ona.
"Şehvet tedavi edilemez. Aşk edilir."
"Arzu bir hastalık değildir, Anna."
"Değil midir?"

Anna iyi bir eşti, çoğunlukla. Anna Benz, bankacı olan kocası ve üç çocuğuyla beraber Zürih'in kartpostalvari bir bölgesinde yaşayan, otuzlu yaşlarının sonunda bir ev hanımıdır. Yaşadığı rahat ve mükemmel hayata rağmen, Anna içten içe parçalanmaktadır. Duygusallıktan uzak kocası, yakınlık kuramadığı arkadaşları ve hatta kendi düşüncelerinden bile kopuk olduğu için Anna yeni deneyimlerin peşine düşer: Almanca dersleri, bir psikiyatristle terapiler, kendisini bile şaşırtan bir dizi gönül macerası.

Ancak Anna kendisini bu gönül maceralarından umduğu kadar kolay kurtaramaz. Bitirmek istediğinde, ne kadar zor olduğunu fark eder. Gerilim yükselir ve yalanları kontrolden çıkar. Ahlaki bir sınıra geldiğinde, geri dönüşü olmayan bir yola girdiğini fark eder.

Samimi, yoğun ve keskin bir kalemden çıkmış olan bu roman evlilik, cinsellik, sadakat, ahlak ve benlik hakkında unutulmaz bir öykü sunuyor. Şehvet ve aşk, suçluluk ve utanç, bahaneler ve nedenler arasında dolaşırken, Anna Benz okuyucuyu derinden sarsacak bir ikileme sürüklüyor. Kendimizi bulmak için verdiğimiz bu savaşta, onun öyküsü dürüstlük ve güzellikle parlıyor.
                                          YORUMUM

Anna, İsviçreli ile evli bir Amerikalıdır. Kitapta, bir ev hanımın yaşadığı duygusal çıkmazları anlatılmaya çalışılmış. Anna' nın en çok yalnızlığını hissettim. Çok güzel bir ailesi var ama  kendisini devamlı dışlanmış hissediyor. Bu hayatta hala kendisinin de kararlar verebileceğini düşünerek yanlış hareketlerde bulunuyor ve içten içe yakalanacağını biliyor. Kocasının duyarsızlığı Anna'ya dikkat çekici hareketler yapmasına neden oluyor. Etrafındaki insanlara da açılamıyor çünkü onlara göre şikayet edeceği bir şey yok. Pasifliği beni çok kızdırdı, belki de  kendimde de bunu gördüğüm için. Her zaman hayatımızı başkalarına göre yaşıyor ve sonra da mutsuzluklarımız için yine onları suçluyoruz. 
Okuyup okumayacağınıza kendiniz karar vereceksiniz. Sıkıcı diyemem ama sürükleyici değil.

                                                          Sevgilerle, Uçurtma

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Herkese Merhaba!

Gabriel Garcia Marquez: Kırmızı Pazartesi / The Red Monday

Silvia Federici: Caliban ve Cadı Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim