Şebnem İşigüzel : Gözyaşı Konağı Ada ,1876


TANITIM: 1876 yılı baharında gayrimeşru bebeğimi doğurmak üzere evin erkeklerinden habersiz Büyükada'ya gönderildim. Yanıma Bedriye Kalfa'yı verdiler. Evin kadınları baba ve ağabeyime küçük bir hikâye takdim ettiler. Para kazanma hırsıyla yaşayan babam yokluğumu dikkate alacak vaziyette değildi zaten. Sadece ağabeyim bir süre uzaklarda olacağımı duyunca şaşırmış. Sofrada kızılcık hoşafını kaşıklarken bir an donup kalmış. Ona öyle anlatıldığı üzere, güya, talihsiz bir kaza neticesinde saçlarım tutuşup yandığından, Bedriye Kalfa ile halamın Beyazıd'daki konağına gideceğime, bu sayede kendimi biraz olsun toparlayacağıma inanıvermiş. Böyle başlıyor Gözyaşı Konağı. Gencecik bir kadın, karnında bebeği, kederli ve mağrur, adaya geliyor. Kaderden, ayıp arayan gözlerden, hayata hükmeden erkeklerden uzağa… Bir yanda ahlâka hürmet ve fikri mukaddes masalları, diğer yanda kıpır kıpır hürriyet meseleleri… Şebnem İşigüzel, neşeli, aşk dolu, hayat dolu bir romanla yeni bir ses katıyor, sesine… edebiyata…

                                                           



                                                                     YORUMUM


Neredeyse 100 yıldan fazla geçmiş ama düşünüyorum da acaba ne kadar değiştik. Her genç kızın başına böyle bir olay gelebilir ve biz hala ön yargılarımızı atamadık. Her zaman kınamaktan çok korkarım, çünkü bana göre aynısı benim ailemin başına da gelebilir korkusu vardır. Alafranga bir ailede büyümüş olmasına rağmen düşünceleri çok ilginç. İnsan zaten bir kere gözden çıkartılırsa önüne kimse gelemez çünkü kaybedecek bir şeyi yoktur. Günümüzde, hala kadınlar her türlü ilişki durumlarında  hataların bedelini ödüyorlar. Kadın boşansa veya ayrılsa kolay kolay topluma sığmıyor. En büyük düşmanlarımız da hemcinslerimiz oluyor. Erkekler ise daha kolay atlatıyor bu tarz eksiklikleri. Bazen okuması zor bir romandı ama çok gerçekçi buldum.

"Sanki her şey, adına hayat denilen şey gözlerimi açıp kapamaktan ibaretti. Kapatınca gözlerimi yıkılıp ölüyordu dünya. Açınca yeniden doğuyordu."
"Umut insanın biricik gücü. Aşk ve umut insanın suyu, özü, mayası. Başka türlü nasıl dayanabiliriz ki?"
"Ya geçmişe üzülüyor ya geleceği dert ediyordum. Gözüm bugünü görmüyordu. Belki Mehmet'in dediği gibi bu yüzden yaşamıyordum."


                                                                             Sevgilerle,Aygül Demir


                                      
                                                                              MY REVIEW


      Although this story had happened more than 100 years ego ,  I think how little we had changed Such an event might happen to every young girl and we still have not thrown our prejudices. I'm always afraid of condemning because  I have the fear that the same may happen to my family. Though she has grown up in a  different Turkish style of family, her thoughts are very interesting. If a person is already taken out of sight, nobody can come before her because there is nothing to lose. Today, women still pay the price of mistakes in all kinds of relationships. If the woman breaks up or leaves, she does not fit easily into the society . Our greatest enemies are our same-sex Men are getting through this kind of deficiencies more easily. Sometimes it was a difficult novel to read but I found it very realistic.

"Perhaps everything, that is named life is only opennig and closing the eyes. When I closed my eyes the world was destroyed and died. It was reborn when I opened them."
"Hope is the only power of human kind. Love and hope is human's water, essence, yeast. How else can we stand? "
"I'm worried about the past or worried about the future. I did not see today. 
 Maybe because of that Mehmet said that I was not living ."



                                                                          Sincerely, Aygül Demir

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Herkese Merhaba!

Gabriel Garcia Marquez: Kırmızı Pazartesi / The Red Monday

Silvia Federici: Caliban ve Cadı Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim