Bige Güven Kızılay : Kırk Yama


TANITIM: Sokaklarında ıhlamur, iğde, meyve ağaçlarının sıralandığı,

Demirden bahçe kapısına yediveren güllerin sarmalandığı 3-4 katlı apartmanları, akşamüstü fış fış yeşil bir hortumla sulanan bahçeleri,

Yerlere attıkları çekirdek kabukları yüzünden Mansur Efendi tarafından çalı süpürgesiyle kovalanan neşeli çocukları,

Mizample saçlı, döpiyesli, ince çoraplı, topluklu pabuçlu zarif hanımları, takım elbiseli, düzgün giyimli beyefendileri...

Bakkal Seyfi’si, taş fırını, yorgancısı, tuhafiyecisi ile en kralından mahalle esnafı,

Siyah-beyaz televizyonlarda Kaçak, Kunta Kinte’yi izleyebilmek için dama tırmanıp anteni düzelten babaları,

Karlı havalarda sokakta saatlerce, elleri uyuşana dek kartopu oynayan ahalisi,

Kışın közde kestane, yazın buğulu buğulu çağlaları yanında gazete kağıdının içinde bir çimdik tuzla satan Ali Amcası,

Selamlaşan, yardımlaşan komşuları, mevsiminde kapı kapı dağıtılan aşureleri,

Yaz vakti geldi mi balkonlara kurulan sofraları, kokusu gitti diye kendi pişirdiğinden komşusuna da bir tabak uzatan teyzeleri,

Ve ilk aşkları, ve yaz aşkları, ve ergenlik kaygıları, ve üniversite hayalleri,

Ve ayrılıklar, kavuşmalar, ve kabuslar, kabuslardan uyanmalar,

Ve hastaneye gözyaşları içinde koşmalar, ve o hastane binasının bir penceresinden müjde niyetine sallanan kırmızı karanfiller...

Ve kırk yamalı yürekleri...

Yamaların çare olduğu, yamaların hediye olduğu 1970-1990 Türkiye’si...

 YORUMUM

Ankara'ya 1991'den sonra geldim. Kitap 1970-1990 Türkiye'sine ışık tutuyor. Farklı kültürden gelen iki kızın buluşması ve  bir dostluğa şahit oluyorsunuz. Aynı zamanda onların sayesinde Ankara sokaklarında dolaşma fırsatınız oluyor. Türkiye'de gelişen olaylarda onların ve ailelerinin nasıl etkilendiğini görüyorsunuz. Kitap, bende o dönemin sancılarına rağmen samimiyeti hatırlattı. Farklı düşüncelere rağmen, bir arada yaşamanın değerini bilmektedirler ve diğerini ötekileştirmeden, onun fikirlerini kabul etmeseler de insanlıklarını ön planda tutmaktadırlar. İnsanlar yaşadıkları duygusal sarsıntılarını yamayıp hayatlarına devam edebilmişlerdir. Günümüzde, insanlar kendilerine acımakla geçiriyor, ikide bir aynı yarayı kanatıp duruyorlar ve yaşamdan zevk almayı bilmiyorlar. Nefret duygusunu hep yaşatmaya çalışıyorlar. 
Sedef, ailenin tek çocuğu ve ebeveynleri çok çalıştığı için hep kalabalık bir ailenin özlemini duyuyor. Hayali, kalabalık bir aileye sahip olmak. Efser ile tanışınca  hayallerine kavuşmuş oluyor. Onun da artık geniş bir ailesi var. Canı yanınca yaralarını saran bir "kardeşi" var. 
Efser, doğulu bir ailenin kızı . Yaşadıkları apartman, aile akrabalarından oluşuyor. Herkesin kapısı daima açık. Babaanneleri de onlarla oturuyor ve onun sözü evde geçiyor. O da yalnızlığın özlemini çekiyor ve annesine yapılan muameleye üzülüyor. Sedef'le tanışınca onun da örnek alabileceği bir kadın oluyor hayatında, Sedef'in annesi Gülden.
Efser her zaman mantıklı , Sedef ise duygusal taraf oluyor hikaye boyunca. 
Hikayedeki şarkılar sizde nasıl duygular uyandıracak merak ediyorum. 
Elinizden bırakamayacaksınız, o dönemin insanların yaşadıkları sizi kah gülümsetecek kah üzecek ama bütün samimiyetimle söylüyorum, o zamandaki  farklılıklarına rağmen samimiyetlerini hissedeceksiniz. Akıcı bir hikaye.
"Gerçek dostlar, Tanrı'nın bize vermeyi unuttuğu kardeşlerdir."
"İnsanların normal yoldan, ecelleriyle öldükleri bir ülkede yaşamak nasıl bir rahatlıktır kim bilir."
"Kırk yamalı bohça gibiydi yürekleri yetişkinlerin. Ne zaman ki yarılırdı yürek o zaman yama gerekirdi."
"Başımıza ne geliyorsa ülkeyi nasıl seveceğini bilmeyen insanlar yüzünden geliyor."

                                                                Sevgilerle, Aygül Demir

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Herkese Merhaba!

Serpil Ciritçi : Kuantumun Gücü

Silvia Federici: Caliban ve Cadı Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim