Peyami Safa : Bir Tereddüdün Romanı


TANITIM: 

Peyami Safa'nın romancılığının zirvesine çıktığı eserlerinden biri olan Bir Tereddüdün Romanı, I. Dünya Savaşı'ndan sonra inanmakla inkâr, bireysel ve toplumsal temayüller, kendi kendini tahrip aşkı ile yaratıcı hırslar ve sevdalar arasında kalan insanoğlunun tereddüt ve bocalamalarını konu edinmiştir. Roman içinde yazılan roman kurmacası ve Peyami Safa'nın kendi hayatından derin izler taşıyan yapısıyla Bir Tereddüdün Romanı, mütareke yıllarında ve savaş sonrasında doğan yaşamak yorgunluğu, toplumsal değerlerin alt üst oluşu, geçmişle olan bağların kopuşu, ahlak bunalımı, maddî ve ruhî sefalet, hiçbir şeye tam olarak bağlanamamak acısı, insanların inanmakla inkâr etmek, yapmakla yıkmak, sevmekle nefret etmek, iyilikle kötülük, isyan etmekle boyun eğmek, ölmekle yaşamak arasında geçirilen tereddütleri üzerine kurulmuştur.



                                                                                 YORUMUM


Kitap iç içe geçmiş iki kitaptan oluşuyor. Bir tanesi, romandaki yazarın paylaştığı kitaptaki içeriği, "Bir Adamın Hayatı" ve diğeri, kendi hayatındaki paylaştığı olaylar . Aslında burada Peyami Safa her iki kitapta da kendi iç dünyasının tereddütlerini ortaya koymuş. Doğu kültürü ile Batı kültürü arasında kalmış , zamanla Doğu kültürü daha ağır basmış. Rusya'daki yeni rejim onu hayal kırıklığına uğratmış o yüzden bu konudaki görüşlerinde de tereddüt görüyoruz. Kadınların görevleri ve yaşayışları hakkındaki tereddütlerini görüyoruz. Kendi iç dünyasındaki tereddütlerini onun hayatının manası konusundaki hesaplaşmalarında görüyoruz. İntihardan bahsediyor, yani kendini yeniden yaratmaktan bahsediyor ama ölümden (değişimden) korkuyor. İntiharın başarısız olmasından anlıyoruz ki kendini yenilemekten korkuyor. Kitaptaki yazarın yazdıklarından anlaşılıyor ki geçmişte bir bohem hayatı sürmüş. Kendini bütün yeniliklere bırakmış ama hastalanması (ikilemleri) ile onun bu hayat tarzını sorgulamasına neden olmuş. Yalnızlık duygusu, onun ölümden bile fazla korkutmuş. Toplumun öğretileri dışında kalmak insanı yalnızlaştırıyor, bu da korkutucu olabiliyor. Gerçek hayatında o yüzden evlenmek istiyor. Sanki , sakin limanlara demir atmak istiyor böylece cemiyetin bir parçası olabilecek. Burada iki tane aday var ve her ikisi de yazarı tereddüt içinde bırakıyor çünkü aslında bu kadınlar yazarın kendisinin içindeki ikilemi yansıtıyor. Birincisi, Mualla, hayalindeki kadına çok benzediği için evlenmek istiyor ama içten içe kitabın sonuna kadar bu fikri tam olarak benimsemediği görülüyor. Mualla'dan haber alamıyor, yani mantıklı tarafı bunu tam olarak benimsemiyor. İkinci kadın, Vildan, ona daha çok benzeyen, onun fikirlerini benimseyen bir kadın. Onu hem seviyor ama aynı zamanda  ondan nefret ediyor çünkü onda kendi yansımasını görüyor. Vildan da toplumdaki yerini benimsemiyor o yüzden devamlı arayış içinde. Kendine kimlikler yaratıyor ama hiçbirini sonuna kadar içselleştiremiyor. 


Gerçekten kitap, bir tereddütlerin romanı. Yazar, kendi iç dünyasını sorgularken sanki karşınızda "çıplak" duruyor. Açıkça korkularından ve eksiklerinden bahsediyor. Kendini eleştirmekten geri kalmıyor. Bazen de kendini yüceltiyor. Tereddütlerini ortaya koyarak, cemiyetten ayrı bir birey olarak kendini ifşa etmiş. Hayatın anlamı üzerine olan düşüncelerini çok ilginç buldum.  Yazar, insanın içindeki çatışmaları alegorilerle ortaya koyuyor. 
Bu kitap,kendi içinizdeki tereddütleri görme fırsatını verebilir. Hayatın anlamı üzerine düşüncelerini çok ilginç buldum. Tavsiye ederim.

"Kitap, içinde yaşadığımız ev gibi olmalı, vatan gibi olmalı, ona alışmalıyız, bağlanmalıyız, köşesini bucağını gayet iyi tanımalıyız, her noktasına hatıralar karışmalı."
"Zevcemi ben yaratmak istiyordum ve onun ayakları yeryüzüne basmayan hayali bir mahluk olduğunu anlayacağım güne kadar, kendi kendime icat ettiğim bu kukla ile oynamak istedim."
"Kaldırımlar mefkureye (ideal) ebedi iştiyakın (özlem) yataklarıdır. İkisi de uzundur ve namütenahidir (sınırsız); emel ve yol. Yolun başında ve sonunda cahiliz."
"Şüphesiz mide kainatın merkezidir. Beyinden ziyade o düşünüyor ve bizi idare ediyor. Bütün aşklarımın ve nefretlerimin; bütün ihtiraslarımın mideme bağlı olduğuna ekseriya dikkat ettim."

                                                                   Sevgilerle, Aygül Demir

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Herkese Merhaba!

Gabriel Garcia Marquez: Kırmızı Pazartesi / The Red Monday

Silvia Federici: Caliban ve Cadı Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim