Meşa Selimoviç: Derviş ve Ölüm / Death and the Dervish


TANITIM:

Usta yazar Meşa Selimoviç'ten otuz değişik dile çevrilmiş, önemli edebiyat ödüllerine layık görülmüş bir başyapıt...



Boşnak yazar Selimoviç'in1967'de yayımlanan Derviş ve Ölüm adlı romanı, değişik dönemlerde birçok eleştirmenin inceleme konusu edindiği, ayrıca geçtiğimiz yıllarda bir Türk-İtalyan ortak yapımı ile sinemaya da aktarılmış olup otuz değişik dile çevrilmiş ve birçok önemli edebiyat ödülüne layık görülmüştü. Kitap, MEB'in tavsiye ettiği 100 Temel Eser listesinde de yer alıyor.



Meşa Selimoviç, Derviş ve Ölüm'de mutlak dinî doğrular üzerine kurulu dünyasında yaşayan Ahmed Nureddin'in, erkek kardeşinin suçsuz yere tutuklanıp idam edilmesinden sonra düştüğü derin karmaşayı resmederken insanın ruh dünyasındaki çelişkileri, gelgitleri incelikle işler.



YORUMUM


Yazarın ağabeyi 1944'te III.Kolordu Askeri Mahkemesi tarafından kurşuna diziliyor ve bu olay bu kitabı yazmasına neden oluyor. Ama bunun için 20 yıl geçmesi gerekiyor. Kitap 1966 yılında yayımlanıyor. Yazarın hikayeyi Osmanlı döneminde işlemesi tesadüf değildir. Çünkü 1944'ler Tito dönemidir ve ondan sonraki dönemlerde rejimi eleştirmek hiç kolay değildir.
Hikaye Mevlevi Tekkesine mensup olan Şeyh Ahmed Nureddin'in yaşadıkları üzerine. Derviş olan Nureddin yaşadığı olayları sürekli sorgulamaktadır. Ölümü her olayda hayatının merkezine koyar. Bundan dolayı yaşamayan insanlara yargılamaktadır. 
Kardeşinin suçsuz yere idam edilmeden önceki düşünceleri ile idamdan sonraki düşünceleri çok farklı. Önce kardeşi ve ailesi ile ilgili sorumluluklarını irdeliyor ve kendisinin bu olaylardan ayrı tutmaya çalışıyor çünkü o daha ulvi bir amacı var. Ama zamanla anladı ki hayat başkalarıyla anlam kazanıyor ve sen bu dünyada diğerlerinden de sorumlusun. 
Hasan ile ilişkileri bana Mevlana ile Tebrizli Şems arasındaki ilişkiyi hatırlattı. Hasan onun içindeki sevgiyi temsil ediyor, Yusuf ise nefreti. Bu iki duygu arasında gelgitler oluyor ve sonunda anlıyor ki insanın kalbinde her ikisine de aynı zamanda yer yok. 
 Ölmeden önce ölmenin gerekliliğin üzerine durulmuş. Şeyh'in bildiği hayatı sonlandırması gerekiyordu bunun için Hasan ve Yusuf ona yardım ettiler. Suç, ceza, adalet, din ve otorite üzerindeki çelişkilerini yenmesi gerekiyordu. "Yargıladıklarımızla yargılanırız" sözü bu hikayeyi özetler nitelikte. O yüzden hayatımızdaki acılara sahiplenmemiz gerekiyor. Onlar bizi büyütür. Kitabı çok beğendim. Tavsiye ediyorum.

"Öldüğüm gün, taşınırken tabutum,
Acı duyacağımı sanma bu dünyanın ardından,
Ağlayarak; yazık oldu, diye konuşma,
Yok oluyorlar mı batınca güneş ve ay?
Ölüm sandığın şey, aslında doğuştur.
Zindan gibi görünür mezar, oysa ruh
özgürlüğe kavuşur
Hangi tohum büyümez ekilince toprağa?
İnsan tohumundan şüphen mi var yoksa?"
"Şimdi ben neyim? Ödlek bir kardeş mi, yoksa inançsız bir derviş miyim? İnsanlara olan sevgimi mi yitirdim, yoksa inancım mı zayıfladı? İnsan şeklini mi, inancını mı, yoksa ikisini birden mi yitirdim ben?"
"Her türlü kuraldan daha geniştir hayat. Ahlak sadece bir imgeleme, hayat ise olup biten şeylerdir. İnsan hayatına, günahtan çok, günah işlememek için alınan tedbirler zarar getirmiştir."

                                     Sevgilerle,@kitapdiar
Filmi de var

derviş ve ölüm filmi izle ile ilgili görsel sonucu

MY REVIEW

The brother of the author was shot in 1944 by the Third Courts Military Court, which led him to write this book. But it's gonna take 20 years for that. The book is published in 1966. It is no coincidence that the author's processing the story in the Ottoman period. Because the 1944s is the Tito period and it is not easy to criticize the regime in the following periods,too. 
The story is about the experiences of Sheikh Ahmed Nureddin, who is from Mevlevi Tekke. Nureddin, who is a Dervish, is constantly questioning his events. He puts death at the center of his life. Therefore, he is judging people who do not live their life.
The thoughts of  Sheikh before his brother was executed and after his execution were very different. First, he explores his responsibilities to his brother and family, and he is trying to separate himself from these events because he has a more sublime purpose. But over time, he realized that life makes sense with others and you are responsible for other people in this world. 
Their relations with Hasan reminded me of the relationship between Mevlana and Tabriz Shams. Hasan represents the love within him, and Yusuf the hatred. There are tides between these two emotions, and finally he understands that there is no room for both at the same time in the heart of man. Before you die, the necessity of dying is emphasized.  The sheikh was supposed to end the life he knew and Hasan and Yusuf helped him. He had to overcome the contradictions of crime, punishment, justice, religion and authority. The word "we are judged by our judges" summarizes this story. That's why we have to embrace the pain in our lives. They make us grow. I like the book. I would recommend.

"What am I now? I'm a brutal brother or a dervish who is not a believer? Did I lose my love for people, or was my faith weakened? Did I lose human form, belief, or both?"
"Life is wider than any kind of rule. Morality is just an imagination, life is what is happening. Human life, sin, rather than the measures taken to sin, brought harm".

                                   Sincerely,@kitapdiari

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Herkese Merhaba!

Gabriel Garcia Marquez: Kırmızı Pazartesi / The Red Monday

Silvia Federici: Caliban ve Cadı Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim