Oscar Wilde : Dorian Gray'in Portresi


Dorian Grey’in PortresiTANITIM:
El değmemiş bir ruha sahip olan Dorian Grey, ressam Basil Hallward tarafından çizilen portresini gördükten sonra bu saf hâlinin yok olacağını anlar ve sonsuza kadar genç ve güzel kalmak için ruhunu şeytana satmaya karar verir ve bu isteği gerçekleşir. Her şeyin bir bedeli olduğu gibi bu değiş tokuşun bedeli de ağır olacak cinstendir. Dorian Grey, şeytanlaşan ruhuyla yüzündeki o saflığı ve güzelliği yavaş yavaş kaybetmeye ve çirkinleşmeye başlar. Önceleri güzelliğiyle etrafındaki herkesi etkilemeyi başarmış olan Dorian Grey’in portresi artık yozlaşmayla, kötülüklerle ve skandallarla yan yana durmaktadır. Yaptığı bu seçimin sonuçları gün geçtikçe ağırlaşmakta, Dorian'ın zulmü ve şeytani hâlleri aynı şekilde artmaktadır.

İngiliz edebiyatının akışını etkileyen ve edebiyat dünyasında pek çok tartışmaya sebep olan Oscar Wilde’ın bu tek romanı iyi ile kötüyü birleştiren, estetiği sorgulayan ve bir yazar olarak Wilde’a ün kazandıran muhteşem bir eser.


YORUMUM

Oscar Wilde bu kitaptaki karakterler için şöyle demiş: "Basil Hallward, ben olduğumu sandığım kişidir; Lord Henry, dünyanın ben sandığım kişidir; Dorian ise benim olmak istediğim kişidir, belki başka bir çağada..."
 Yazar, bu kitapta ahlak konusunda yazdıkları yüzünden hapis yatmıştır. Yazar, o dönemin gerçeklerini ortaya koyarken hiç süsleme gereği duymamış. Elit kesimin yaşadığı ahlaksızlığı gözler önüne sermiş. Şimdi yaşadığımız hayattan pek farklı değil bence.
Dorian, idealist olan Basil ile gerçekçi olan Henry arasında kalıyor ama sonra kendi yolunu seçiyor ve yaptığı ahlaksızlığın sonuçlarına katlanmak zorunda kalmayacağını düşünüyor. Vicdanın sesini ne kadar kolay uyutacağını düşünüyor. Ruhunu bir portreye hapsederek, hayatını maskeyle yaşayarak ölümsüzlüğün keyfini sürüyor. Herkesin hayali değil mi? Ama hayat bizim göremediklerimizi görmemiz için elinden geleni yapıyor. Ders almayı ne kadar ötelesek de sonunda gerçekler su yüzüne çıkıyor. 
Buradaki ahlaksızlık ile ikiyüzlülüğü karıştırmamak lazım. Toplum ahlak kurallarını koyar ama onlar sadece sıradan insanlar için geçerliyse bu ikiyüzlülüktür. İnsan kendini geliştirmeli, toplum için değil kendisi için olmalı çünkü her ne kadar topluma uyum içinde yaşamaya çalışsa da ruhu bölünür ve daha büyük ahlaksızlığa neden olur. Biz nefsimizi ruhumuz için terbiye etmeliyiz başkaları için değil. 
Toplum önünde yaşadığımız sözde ahlaklı hayat er ya da geç içimizdeki gerçek şeytani düşüncelerimizi yüzümüze vurur. Ruhumuzdaki ikilik bir şekilde vücudumuza yansır. Göründüğünüz gibi değil de olduğunuz gibi yaşayın. Hoşunuza gitmeyen bir şeyleriniz varsa üzerine çalışın. Erdemli yaşamak çok kolay değil ama "erdemli gibi" yaşamanın sonuçları yıkıcı olabilir.

"Yaşamın amacı kişinin kendini gerçekleştirmesidir. Oysa şimdilerde insanlar özbenliklerinden korkuyorlar. Kendi ruhları aç, çıplak. Toplum korkusu- ki ahlakın temelidir-, bir de dinin püf noktası olan Tanrı korkusu: Bizi yöneten iki şey işte bunlar."
"Boğmaya yeltendiğimiz her güdü zihnimizde çöreklenerek bizi zehirliyor. Şeytandan kurtulmanın tek yolu şeytana uymaktır. Dünyanın büyük günahları da beyinde, yalnızca beyinde oluşur."

                                 Sevgilerle,@kitapdiari

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Herkese Merhaba!

Gabriel Garcia Marquez: Kırmızı Pazartesi / The Red Monday

Silvia Federici: Caliban ve Cadı Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim