Jose Saramago : Körlük


KörlükTANITIM:
Adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen bir kentinde, arabasının direksiyonunda trafik ışığının yeşile dönmesini bekleyen bir adam ansızın kör olur. Ancak karanlıklara değil, bembeyaz bir boşluğa gömülür. Arkasından, körlük salgını bütün kente, hatta bütün ülkeye yayılır. Ne yönetim kalır ülkede, ne de düzen; bütün körler karantinaya alınır. Hayal bile edilemeyecek bir kaos, pislik, açlık ve zorbalık hüküm sürmektedir artık. Yaşam durmuştur, insanların tek çabası, ne pahasına olursa olsun hayatta kalmaktır. Roman, kentteki akıl hastanesinde karantinaya alınan, oradan kurtulunca da birbirinden ayrılmayan, biri çocuk yedi kişiye odaklanır. Aralarında, bütün kentte gözleri gören tek kişi olan ve gruptakilere rehberlik eden bir kadın da vardır. Bu yedi kişi, cehenneme dönen bu kentte, hayatta kalabilmek için inanılmaz bir mücadele verir. Saramago’nun müthiş bir gözlem gücüyle betimlediği bu kaotik dünya, insanın karanlık yüzünün simgesi.

 Körlük, ürkütücü bir roman, beklenmedik bir felaketi yaşayan bir toplumun nasıl çöktüğünün, nasıl bencilleştiğinin ve değer yargılarını yitirdiğinin hikâyesi. Konusunun ürkütücülüğüne rağmen olağanüstü bir şiirsellikle anlatılmış bu unutulmaz roman, usta yazarın belki de en etkileyici yapıtı.

YORUMUM

 Bu yazardan okuduğum ilk kitap. Corona günlerinde bu kitabı okumam bana iyi geldi. Düşünmemi sağladı.
Yazar, insanlara gözleri gördüğü halde görmezden geldikleri hayatları yeniden gözden geçirme fırsatı veriyor. Herkesin gördüğü zamanlarda insanlar isteseler de istemeseler de toplumun kurallarına uyma gereği duyuyorlar. Gerçek benliklerini  maskelerinin altında saklıyorlar. O yüzden, genelde yasak olan şeyleri, gizli ve gece, kimsenin görmediği zamanlarda yapıyorlar. Şimdi bir dünya düşünelim: Kimsenin ne yaptığını görmediği bir dönemde nasıl davranırdınız? Burada insanın kendi içsel dünyasıyla yüzleşmek ve zaaflarını öğrenmek zorunda kalır. Sana sunulan bu başıboş dünyada ne kadar erdemli kalabilirsin. Korku, benliklerimizi yönetiyor. Eğer kendi korkularınla yüzleşmezsen korkunun kölesi olursun. Ölümü nihai korku olarak gören insan, onu kabullenirse o zaman hiçbir şeyden korkmasına gerek yok. 
Hikayede, yeni düzeni belirleyen yine erkekler ve fedakarlık yapan yine kadınlar oluyor. Eğer buradaki gören kahraman erkek olsaydı hikaye çok farklı bir yön alırdı. Hayatta kalma içgüdüsü ile hareket eden insanlar hayvanlardan hiçbir farkları kalmıyor. Sağ duyulu insan gerçekleri farkında olan insandır. Burada 'insan' olarak hareket eden sadece birkaç kişi var. Onlar da zor zamanlarda çoğunluğun iyiliği için fedakarlık yaparak gerçek benliklerini ortaya koyuyorlar. 
Bugünlerde yaşadığımız olaylar bize kendimizi tanıma fırsatı verecek. Ya bu olaylardan dersimizi doğru bir şekilde alacağız ya da kişiliklerimizden ödün vereceğiz. Bencilce hareket ediyor ve sadece kendi çıkarımız için dünyayı yönetiyorduk. Diğer insanların sorunları bizi ilgilendirmiyordu ve onları görmezden geliyorduk. Şimdi bu virüs, bize birbirimizden sorumlu olduğumuzu gösterdi. Yalnızca kendimizden değil, dünyadaki diğer insanlardan da mesül olduğumuzu öğreniyoruz. Bir Dünyalı olduğumuzun farkına varırız umarım. 
Kitabı çok beğendim. Filmi de var. Tavsiye ederim.

"Bilincimizi giderek damarlarımızda dolaşan kanın rengine ve gözyaşlarımızın tuzunu bulaştırdık, bu da yetmiyormuş gibi, gözlerimizi içimize dönük birer aynaya dönüştürdük, sonuçta gözlerimiz, ağzımızla yadsımaya çalıştığımız şeyleri çoğu zaman hiç sıkılmadan gözler önüne serer hale geldi."
"Gözlerimiz görmemeye başlamazdan önce bizler zaten kör olmuştuk, korku bizi kör etmişti, aynı korku yüzünden körlüğümüz sürüp gidecek."
"Göz belki de insan bedeninin içinde hala bir ruh barındıran tek uzvudur ve insanlar gözlerini yitirdiklerinde..."

Bir Zamanlar Sinema: Blindness (Körlük)


                                       Sevgilerle,@kitapdiari

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Herkese Merhaba!

Gabriel Garcia Marquez: Kırmızı Pazartesi / The Red Monday

Silvia Federici: Caliban ve Cadı Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim