Ursula K. Le Guin: Mülksüzler


TANITIM:

"...Vermediğimiz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrim'i satın alamazsınız. Devrim'i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiç bir yerde değildir." Konuşmasını bitirirken, yaklaşan polis helikopterlerinin gürültüsü sesini boğmaya başladı.

"Romanım Mülksüzler, kendilerine Odocu diyen küçük bir dünya dolusu insanı anlatıyor; Odo romandaki olaylardan kuşaklarca önce yaşamış, bu yüzden olaylara katılmıyor, ya da yalnızca zımnen katılıyor, çünkü bütün olaylar aslında onunla başlamıştı.

"Odoculuk anarşizmdir. Sağı solu bombalamak anlamında değil: kendine hangi saygıdeğer adı verirse versin bunun adı tedhişçiliktir. Aşırı sağın sosyal-Darwinist ekonomik özgürlükçülüğü de değil; düpedüz anarşizm: eski Taocu düşüncede öngörülen, Shelley ve Kropotkin'in, Goldmann ve Goodman'ın geliştirdiği biçimiyle. Anarşizmin baş hedefi, ister kapitalist isterse sosyalist olsun, otoriter devlettir; önde gelen ahlaki ve ilkesel teması ise işbirliğidir (dayanışma, karşılıklı yardım). Tüm siyasal kuramlar içinde en idealist olanı anarşizmdir; bu yüzden de bana en ilginç gelen kuramdır."



YORUMUM

Le Guin'den yine çok düşündürücü bir kitap. Özellikle, Soğuk savaşın iki yüzünü anlatmaya çalışmış. Sovyetler Birliği sosyalist sistemini, USA da kapitalist sistemini doğru bir yaşam biçimini olduğunu savunuyordu. Yazar, bu iki olguyu alıp bilim-kurguyla objektif bir şekilde irdelemeye çalışmış. Her iki taraf da karşısındaki ay gibi gördüğünü vurgulamaya çalışmış. Bunu anlatmak için de yine bir erkek tarafından aktarmayı uygun bulmuş.
Shevek sayesinde iki tarafının da tahlilini yapabiliyorsunuz. Sorgulamamız sayesinde anlaşılıyor ki iki tarafın da kendine göre iyi tarafları ve eksik tarafları var. Ama en önemlisi olan, insan kendi özgür bireysel düşüncesini kaybetmemesi.
Anarres, anarşizminden türemiş, yani başsız devlet olarak tasarlanmış. Bireyler, kendilerini geliştirdikçe bireysel olarak devrim yapmaya devam ettikçe toplumu da etkileyerek daha iyiye doğru evrimsilleşeceğini düşünülüyor. Ne zaman toplumla sorgulamadan uyum içinde yaşamaya başlarsak kendi özgürlüğümüzden ödün vereceğimizi belirtiyor. Bu verimsiz topraklarda insanlar birbirlerine güvenmeleri lazım. Birlik içinde olurlarsa zorlukların üstesinden gelebilirler. O yüzden herkes, işin ne kadar zor olursa olsun görev gereği topluma katkıda bulunmalı. 
Sahiplenmek olmadığı için herkes ihtiyacı kadar eşyayı kullanıyor. Anne veya babalar değil de toplum olarak çocuklara sahip çıkılıyor. Böylece, anneyi annelik rolüne hapsedilmiyor. O da bir birey olduğu için yetenekleri doğrultusunda topluma katkıda bulunuyor. 
Eşitlik üzerine kurulmuş bir düzen. Cinsel özgürlük var. Dişil ve eril konusuna değinilmiş. Ama burada da bilimsel ilerleme konusunda problem yaşanıyor. 
Urras'ta (USA'dan isim türetilmiş) ise bilim çok ilerlemiş ama bilgi sadece bazı kurumların ve ellerinde olması insanların faydası için kullanılmamaktadır. Sadece kendi bireysel çıkarı için çabalamanın nedeni sahiplenmeden geçiyor. Mülkiyet bilinci diğer insanların yaşadığı sıkıntıları görmezden gelmesine neden oluyor ve "biz" olmadan "ben" olamayacaklarını kavrayamıyorlar.
Güzel bir kitaptı. Tavsiye ediyorum.

"Dünyanın ne güzel olduğunu görmenin yolu, onu ay gibi görmekten geçiyor. Yaşamın ne güzel olduğunu görmenin yolu ölümün bakış açısından bakmaktan geçiyor."
"Bizim erkeklerimiz ve kadınlarımız özgürdür, hiçbir şeye sahip olmadıkları için özgürdürler."
"Bireyin görevi hiçbir yönetimi kabul etmemek, kendi eylemlerinin başlatıcısı olmak, sorumlu olmaktır. Ancak böyle yaparsa toplum yaşar, değişir ve sağ kalabilir."

                                Sevgilerle,@kitapdiari

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Herkese Merhaba!

Gabriel Garcia Marquez: Kırmızı Pazartesi / The Red Monday

Silvia Federici: Caliban ve Cadı Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim