Harper Lee: Bülbülü Öldürmek
TANITIM:
1961 PULITZER EDEBİYAT ÖDÜLÜ
“İstediğin kadar saksağan vur vurabilirsen, ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.”
Tüm zamanların en sevilen hikâyelerinden biri olan, kırktan fazla dile çevrilen, Oscar ödüllü bir sinema filmi için temel oluşturan ve yirminci yüzyılın en iyi romanlardan biri seçilen Pulitzer ödüllü Bülbülü Öldürmek, Amerika’nın acımasız bir önyargı ile zehirlenmiş güneyinde geçen, sürükleyici, yürek burkan ve dikkat çekici bir büyüme hikâyesi. Büyüleyici güzellikler ve vahşi eşitsizlikler dünyasında haksız yere korkunç bir suçla suçlanan bir “zenci”yi savunmak için her şeyi riske atan bir adamın hikâyesi çocuk kahramanın gözünden anlatılıyor.
Şefkat dolu, dramatik ve düşündürücü Bülbülü Öldürmek okurları insan doğasının köklerine; masumiyet ve deneyime, nezaket ve zulme, sevgi ve nefrete, mizah ve pathosa götürüyor. Harper Lee'nin her zaman basit bir aşk hikâyesi olarak gördüğü romanı bugün Amerikan edebiyatının bir şaheseri olarak kabul ediliyor.
“Lee estetiğin arkasına sığınmayı reddediyor. Kalemi öyle güzel, güçlü, ölçülü ki zor konuları doğrudan ele almak zorunda olmamasına rağmen Bülbülü Öldürmek’te tam olarak bunu yapmış.”
–Chimamanda Ngozi Adichie
“Yaşama sevinciyle dolu, dokunaklı ve nadiren rastlayacağınız türden bir roman.”
–Truman Capote
Bir solukta bitirdim kitabı ama yorum yazmaktan zorlandım çünkü anlatmak istediğim o kadar çok şey vardı ki işin içinden çıkamadım. İkinci kitabını da hemen aldım ve bitirdim. O da devam kitabıymış.
Hikaye, Jean Louse (Scout) gözünden anlatılmış. Yetişkinlerin söylediklerini irdeliyor ve anlam bulamıyor. Çok şanslı ki Atticus gibi bir babası var. Onunla konuşurken ona onun anlayacağı bir dille her şeyi açıklıyor. Baba karakterini çok beğendim. Bir ebeveyn nasıl olunmalı konusunda güzel ipuçları bulabilirsiniz. Atticus, özü sözü bir adam, o yüzden de herkes ona saygı gösteriyor. Adaletin herkes için eşit uygulanmalı gerektiğini inandığı için bir davada zencinin avukatlığını yapıyor. Bundan sonraki gelişen olayları Scout tarafından aktarılıyor. Hayatı, renk körü olarak gören bu küçük kız, insanların ırkçı tutumlarını anlamakta zorluk çekiyor.
Biz de yaşadığımız toplumun bize yansıttığı ön yargılarla büyütülüyoruz ve çevremizdeki gelişen olaylara o çerçeveden bakıyoruz. Onun için, Scout gibi çocuk bakış açısıyla baktığımızda anlıyoruz ki aslında dışarısını değil de kendi içimizdeki zayıflıklarımızı yargılıyoruz. Irkçılık gündemden hiç düşmüyor. Bunu farklı alanlarda da görebiliyoruz. Nihayetinde, hepimiz sadece insan olduğumuzu unutuyoruz. Herkesin içinde iyi ve kötü yanları var. Bunu kabul edip, başkalarının eksikliklerine odaklanmaktansa kendimizi daha iyi olma yolunda ilerlesek daha iyi olurdu. Ama bunu yapmak için cesaret gerekiyor ve bunu herkes göstermek istemez. Farklı olan neden korkutucu gelir? Herkesi olduğu gibi kabul etmek neden bu kadar zor? Sizin de böyle önyargılarınız var mı? Nedeni nereden geliyor?
Bana göre çözüm, çocuk gözüyle bakabilmek ya size göre?
Tavsiye ederim.
"Bazı adamlar vardır, o adamlar... öbür dünyayla o kadar meşguldürler ki dünyada yaşamayı hiç bilmezler, şu sokağa bak sonucu görürsün."
"Başka insanların yüzüne bakabilmek için ilk önce kendi yüzüme bakabilmeliyim. Çoğunluğa bağlı olmayan tek şey insanın vicdanıdır."
"Bülbülü öldürmek günahtır. Çünkü bülbül yaratılışından ötürü bülbüldür, kendisi bülbül olarak seçemez. Onun ızdırari kaderinde zaten bülbül olmak vardır ve bundan dolayı da suçlu olarak gösterilmemelidir."
Filmi de var. Onu da beğendim.
Sevgilerle,@kitapdiari
Hikaye, Jean Louse (Scout) gözünden anlatılmış. Yetişkinlerin söylediklerini irdeliyor ve anlam bulamıyor. Çok şanslı ki Atticus gibi bir babası var. Onunla konuşurken ona onun anlayacağı bir dille her şeyi açıklıyor. Baba karakterini çok beğendim. Bir ebeveyn nasıl olunmalı konusunda güzel ipuçları bulabilirsiniz. Atticus, özü sözü bir adam, o yüzden de herkes ona saygı gösteriyor. Adaletin herkes için eşit uygulanmalı gerektiğini inandığı için bir davada zencinin avukatlığını yapıyor. Bundan sonraki gelişen olayları Scout tarafından aktarılıyor. Hayatı, renk körü olarak gören bu küçük kız, insanların ırkçı tutumlarını anlamakta zorluk çekiyor.
Biz de yaşadığımız toplumun bize yansıttığı ön yargılarla büyütülüyoruz ve çevremizdeki gelişen olaylara o çerçeveden bakıyoruz. Onun için, Scout gibi çocuk bakış açısıyla baktığımızda anlıyoruz ki aslında dışarısını değil de kendi içimizdeki zayıflıklarımızı yargılıyoruz. Irkçılık gündemden hiç düşmüyor. Bunu farklı alanlarda da görebiliyoruz. Nihayetinde, hepimiz sadece insan olduğumuzu unutuyoruz. Herkesin içinde iyi ve kötü yanları var. Bunu kabul edip, başkalarının eksikliklerine odaklanmaktansa kendimizi daha iyi olma yolunda ilerlesek daha iyi olurdu. Ama bunu yapmak için cesaret gerekiyor ve bunu herkes göstermek istemez. Farklı olan neden korkutucu gelir? Herkesi olduğu gibi kabul etmek neden bu kadar zor? Sizin de böyle önyargılarınız var mı? Nedeni nereden geliyor?
Bana göre çözüm, çocuk gözüyle bakabilmek ya size göre?
Tavsiye ederim.
"Bazı adamlar vardır, o adamlar... öbür dünyayla o kadar meşguldürler ki dünyada yaşamayı hiç bilmezler, şu sokağa bak sonucu görürsün."
"Başka insanların yüzüne bakabilmek için ilk önce kendi yüzüme bakabilmeliyim. Çoğunluğa bağlı olmayan tek şey insanın vicdanıdır."
"Bülbülü öldürmek günahtır. Çünkü bülbül yaratılışından ötürü bülbüldür, kendisi bülbül olarak seçemez. Onun ızdırari kaderinde zaten bülbül olmak vardır ve bundan dolayı da suçlu olarak gösterilmemelidir."
Filmi de var. Onu da beğendim.
Sevgilerle,@kitapdiari
Yorumlar
Yorum Gönder