Erich Fromm : Özgürlükten Kaçış

 


TANITIM: 

İnsanoğlunda, doymak bilmez bir iktidar hırsı yaratan şey nedir? Yaşamsal enerjilerinin gücü mü, yoksa temelde yaşamın kendiliğindenliği içinde, sevgiyle yaşama yetersizliği ve zayıflığı mı? Bu karşı durulması zor isteklerin gücünü oluşturan ruhbilimsel koşullar nelerdir? Bu ruhbilimsel koşulların dayandığı toplumsal koşullar nelerdir?

Özgürlüğün ve yetkecilik güçlerinin insansal yönlerinin çözümlenmesi, genel bir sorunu, yani ruhbilimsel etmenlerin toplumsal süreç içerisinde etkin güçler olarak oynadığı rolü ele almamızı gerektirir; bu da sonunda bizi, toplumsal süreçteki ruhbilimsel, ekonomik ve ideolojik etmenler arasındaki karşılıklı etkileşim sorununa götürür.


YORUMUM

Yazar, tarihten bugüne kadar insanın birey olma yolculuğunu incelemiş ve çok ilginç tespitlerde bulunmuş. Biz çağalar boyunca özgür olmak için savaşlar versek de ona kavuştuğumuzda mutlu olamamışız. Yazar bunu irdelemiş ve çok çarpıcı çıkarımlar elde etmiş.
Ortaçağ toplumunda bireysel özgürlük yok ama kişi toplumda yerini biliyor ve rolüyle özdeşleşmiş durumda olduğu için kendisini daha mutlu ve güvende  hissediyormuş. Luther ve Calvin'in dini yeniden yorumlamasıyla, insanın hayatına  başarı kavramı Tanrı'ya yakınlaşma olarak algılanmaya başlanmış. İnsan artık kendi kaderini çizebileceğini fark etmeye başlamış.
 Sanayinin gelişmesiyle insanlar bireyselleşiyor ve daha özgür olduklarını düşünüyorlar ama yalnızlık, güvensizlik ve soyutlanmışlık onları daha mutsuz hale getiriyor. Kapitalizmle birlikte zaman kavramı değerli hale geliyor. Her şey saate göre hesaplanıyor. Kazanmak, saate göre bölünüyor. İnsanlar kendilerine zaman ayıramıyorlar çünkü sınırsız ihtiyaçları var ve onları elde etmek için de çok fazla çalışmaları gerekiyor. 
Yazar, bireyin dayanılmaz güçsüzlük ve yalnızlık durumunu yenmek için iki yolu olduğunu düşünüyor. Birinci yolda,"olumlu özgürlük", birey hem bağımsızlığını hem de bütünselliğini kaybetmeden doğayla ve kendisiyle barış içinde yaşamanın yolunu bulabiliyor. İkinci yol ise, özgürlüğünü feda etmesi ve bireysel benliyle dünya arasında oluşan boşluğu ortadan kaldırarak yalnızlığını yenmeye çalışmasıdır.
Yazar, yalnızlıktan kurtulmak için mazoşist ilişkilere katlandığımızı söylüyor. Acı çekerek, kendi olma sorumluluğumuzdan kaçmak için bahane olarak kullandığımızı ifade ediyor. Ölüm olgusunu görmezden gelerek, yaşadıklarını hissetmek için insan heyecan ve haz peşinde koşuyor. Kim olduğunu, ne istediğini tam olarak düşünmek için zaman ayırırsa o zaman özgür bir insan olacak ve kendini bütün hissedecek. 
Çok düşündürücü bir kitap. Altını çizerek ve yeniden okuyarak bazı şeylerin nasıl da fark edemediğimi anladım. Kendin olmak, özgür olmak demek ama yürüdüğün yol yalnızlıktan geçiyor. Bağlı olmak ama  bağımlı olmamak. Eğer topluma göre yaşarsan kendi benliğini kaybetmeye başlıyorsun, o yüzden özgün olmak için cesaretle tek başına yürümen gerekiyor.

"Fiziksel açlık nasıl bedeni ölüme götürürse, tümden yapayalnız ve soyutlanmış hissetmek de aynı şekilde insanın zihnini parçalanmaya götürür."
"İnsanın tarihi, soy gelişim açısından da bir bireyleşmenin gelişmesi ve özgürlüğün gelişmesi süreci olarak tanımlanabilir, insanoğlu, insan öncesi evreden çıkmak yolundaki ilk adımları, zorlama içgüdülerden özgür olmak, onlardan kurtulmak yönünde atar."
"Kendi bireysel benliğinden vazgeçen ve bir robot haline gelen kişi, çevresindeki milyonlarca diğer robotla aynı olur, ve artık kendini yalnız hissetmez, kaygı duymaz. Ama ödediği bedel yüksektir; kendi benliğini yitirmiştir."

                           Sevgilerle,@kitapdiari

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Herkese Merhaba!

Serpil Ciritçi : Kuantumun Gücü

Silvia Federici: Caliban ve Cadı Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim