Mo Yan: Kızıl Darı Tarlaları

 


TANITIM:
Çin'in Nobel ödüllü yazarı Mo Yan'ın Kızıl Darı Tarlaları, Shandong ailesinden üç kuşağın, 1923-1976 yılları arasındaki öyküsünü aktaran bir roman. Yazar, bir mücevher güzelliğindeki doğa manzaraları fonuna yerleştirdiği ve kronolojik sıra gütmeden kurguladığı romanda, Japon istilasına karşı verilen Direniş Savaşı, Çinlilerin birbirleriyle çatışmaları, Komünist Devrim, Kültür Devrimi gibi Çin tarihindeki önemli halk hareketlerini ve bütün bu yıllar içindeki tutkulu aşkları anlatıyor.

Çin sinemasının önde gelen yönetmenlerinden Yimou Zhang'ın beyaz perdeye aktardığı Kızıl Darı Tarlaları, tarihsel bir anlatımla kara mizahı ustalıkla kaynaştırıyor. Roman, geçmişle bugün, ölüyle diri, iyiyle kötü arasında belirgin bir ayrım yapılmadan sürüyor.

Nobel ödül töreninde konuşan Per Wästberg'in dediği gibi, Mo Yan, bireyi kimliksiz insan yığınlarından çekip ortaya çıkaran; alaycı ve iğneleyici bir üslupla tarihe, tarihî çarpıtmalara, yoksunluklara ve siyasal riyakârlıklara karşı çıkan bir yazar.


YORUMUM

Çin edebiyatından okuduğum ilk yazar oldu. Aynı zamanda her ne kadar da Çin- Japon savaşları hakkında haberdar olsam da bu roman benim ufkumu genişletti. Bu savaşlarda yaşananları daha gerçekçi anlatılamazdı. Romanda bir  ailenin üç neslinin yaşanmışlıklarını okuyoruz ama  olaylar daha çok dedenin etrafında dönüyor . Aynı zamanda  1920'lerden 1970'lere kadar Çin'in tarihine de nüfus etmiş oluyoruz. Kitap "bilinç akışıyla" yazılmış (beni yorar) o yüzden sıkıldım zamanlar oldu ama aynı zamanda merak duygum da ilerlememi sağladı. 

Romanda anlatılanlar çok gerçekçiydi o yüzden bazen insanları hayvanlardan ayırt etmekte zorluk çektim. Bu da Marquez'in  "büyülü gerçekçiliği"ni anımsattı. Gece vakti, piyangoda çıkacak çiçeği tahmin etmek için, ölü çocuk tartılmaya gidiliyor. Köpekleri insani özellikler üzerinden nasıl düşündüklerini ve davrandıklarını anlatılmış. 2.ci ninenin Lian'erın içine şeytan giriyor ve Louhan'ın nasıl öleceği konusunda kehanette bulunuyor.

Yazar her ne kadar Japonlarla olan savaştan bahsetse de aynı zamanda iç savaşın izlerini de görüyoruz. Bazen birleşiyorlar ama ideallerle gerçeklerin uyuşmadığını da fark ediyoruz. Sanki köpeklerin üzerinden anlatmış çünkü renkleri kızıl, yeşil ve kara diye hatırlıyorum. İnsanlar köpek postuna girdiklerinde nasıl doğaları değişiyor yoksa girmeden önce de doğaları mı öyleydi . 

Çin'deki cinsellik anlayışı da ilginçti. Anlatıcı, ninesini kadınların cinsel özgürleşmesinde bir öncü ve kadınların bağımsızlığı konusunda model olduğunu ifade ediyor. 16 yaşındaki ninesi cüzzamlı adama karşı koyuyor ve kiminle olması gerektiğine kendisi karar veriyor. Daha sonra da kocası onu aldattığı için kucağındaki çocukla bir çetenin başındaki adamla birlikte yaşamaya başlıyor. Ninesi, kaymakamı vaftiz babası olduğunu ilan ediyor. 

Darı tarlalarının kırmızılığı ve yaydıkları kokularıyla insanları adeta sarhoş ediyormuş ama devrimin sularında yok olup gitmiş. Şimdi yeni melez darılar ne rengiyle ne de kokusuyla aynı etki yapabiliyor. Yazar, sanki politik göndermeler yapmış. Çin, siyasi ve kültürel değişimlerden geçtikten sonra özünü kaybetmiş. Dışarıdan ihraç edilen idealler halkla uyuşmuyor o yüzden özümsenemiyor. 

Okunması zordu ama sonuçta ufkumu açtı.

"Ninem mermi yemiş göğüsleri insan ahlakını ve görkemli vaazları hor görüyormuşçasına dik ve mağrur duruyor, insanın kudret ve özgürlüğüyle, yaşamın büyüklüğü ve aşkın ihtişamını ortaya seriyormuş, ninem ölümsüzdür!"

"İnsanların şanlı tarihi köpek efsaneleri ve köpek anılarıyla doludur, nefret edilesi köpekler, saygı duyulası köpekler, korkulan köpekler, acınası köpekler!"

"Mo Nehri'nin hüzünlü hıçkırıkları içinde, kayıp ruhların cennet krallığından süzülen müziğini duyabilirsiniz!"

"O gün ikinci nenemin karşısına tek bir Japon askeri çıksaydı belki de kendi annesini ya da karısını düşünüp sessizce çekip gidecekti, siz ne düşünüyorsunuz?"

                   Sevgilerle, @kitapdiari

Filmi de var.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Herkese Merhaba!

Gabriel Garcia Marquez: Kırmızı Pazartesi / The Red Monday

Silvia Federici: Caliban ve Cadı Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim