Paulo Coelho: Zahir

 


TANITIM:

Savaş muhabiri karısı bir gün ansızın kayıplara karışan ünlü bir yazar… Paris gecelerinde gizli buluşmalar… Şamanlar ve berduşlar… Yoksulluklarına rağmen hayatı dolu dolu yaşayanlar… Yazgılarının peşinden koşanlar… Yüreğini pusula ederek yollara düşen bir âşık…

Paulo Coelho’nun en samimi romanlarından Zahir, Santiago Yolu’nda filizlenip Paris sokaklarından geçerek Orta Asya’nın bozkırlarına uzanan büyüleyici bir aşk hikâyesi.

Aşk vahşi bir güçtür. Zapt etmeye çalışırsak bizi mahveder. Hapsetmeye çalışırsak bizi köle eder. Anlamaya çalışırsak bizi şaşkına çevirir.


YORUMUM

Her ne kadar tanıtım yazısı merak uyandırıcı olsa da okurken çok zorlandım. Akıcı değildi. Sonuna doğru bazı yönden ilgimi çekse de bir kere daha okumam. 

Yazar, kendi hayatındaki kayıp karısını yani zahirini arıyor çünkü onun değerini ancak kaybedince farkına varıyor. Gözünün önünde olan kıymetli olmuyor ya da değeri tam olarak anlaşılamıyor. Burada, özellikle yazarın bakış açısını erkek tarafından aktarılıyor ve kadının her zaman onun için var olduğunu düşünürken bir gün karısı kendini bulmak için kayıplara karışmasıyla bütün dengesi bozuluyor. Her ne kadar merak etse de bir yerde rahatladığını hissettim. Zamanla, karısını ne kadar da unutmaya çalışsa da bütün benliği onu bulması için rahat bırakmıyor. Bundan sonra, yazar kendini sorgulamaya ve kendi hakkında bazı farkındalıklar yaşamaya başlıyor. Aşkı nasıl da yanlış tanımladığını fark ediyor ve gerçekten aşık olmak nedir sorusunun cevabını bulmaya çalışıyor.

İnsan, yola birisini veya bir yeri bulmaya çıkar ama en sonunda tabi ki kendisiyle buluşur. 

Yazar, Odysseus'un, ülkesi İthaka'ya dönüş yolculuğundan esinlenmiş. Her ne kadar karısını bulma yolculuğunu anlatsa da aslında bir şekilde kendini bularak mutlu olduğu yeri keşfediyor.

"Zahir her şeye aşırı bağlanmaktı ve kuşaktan kuşağa geçiyordu; ardında yanıtlanmamış hiçbir soru bırakmıyordu, bütün boşlukları dolduruyordu; bazı şeylerin değişebileceği olasılığını aklımızdan bile geçirmemize asla izin vermiyordu."

"Yaşlılık sadece asla kendi yollarında yüreyecek cesareti bulamayanları yavaşlatırdı."

"Benim hikayemde, aşk belirli bir ölçüye ulaşıncaya kadar büyüyen bir şeydi ve ondan sonra tek sorun onu bir bitki gibi, zaman zaman sulayarak ve ölü yapraklarını temizleyerek canlı tutabilmekti."

                                    Sevgilerle, Aygül Tunç

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Herkese Merhaba!

Gabriel Garcia Marquez: Kırmızı Pazartesi / The Red Monday

Silvia Federici: Caliban ve Cadı Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim